Firavun, Haman ve Karun

 


            
Sevdiğim bir marşta şöyle bir kısım geçiyordu.

Yıkıldı Firavun! Haman ile Karun
Nemrut’a ne oldu? Çağdaşlara sorun.

Firavuni düzenlerin üç temel ayağı; Firavun, Haman ve Karun. Allah’ın kullarını kullara kul yapmaya çalışan 3 temsil.

"Firavun´u, Haman´ı ve Karun´u da yok ettik. Andolsun ki, Musa, kendilerine apaçık belgeler getirmişti de onlar Yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Oysa azabımızdan kurtulamazlardı."[1]

Güç ve kuvveti eline geçirdiğinde azgınlaşan, Allah’ın dünyasında kendisini ilahlaştırıp yegâne hükümdar sayan kişi, makam ya da ideolojiler. Firavuna, bu düzenlere en sadık adamlar, ideolojilerine, ilahlaştırdıkları makama kul olurcasına bağlı kimseler. Firavunların en baş adamları Hamanlar. Ve bu batıl sistemlerin bel kemiği, bu sistemleri finanse eden Karunlar…

Yukarıda bahsettiğimiz üç isim birer temsil. Kur’an ayetlerini tarihi bir kıssadan ibaret görüp Firavun ve tebaasını tarihte azgınlaşan kimseler olarak görüp geçemeyiz. İsrailoğullarının kıssaları Kur’an’da en çok üzerinde durulan kıssadır. Ve bu kıssalara Müminlerin ibret nazarıyla bakmaları gerekmektedir.

Olayın pek çok boyutu var tabii. Bu yazımızda sadece birkaç meseleye dikkat çekeceğiz. Firavun kendisini ve ırkını diğerlerinden üstün gören bir zorba. İsrailoğullarını yıllarca sömüren, köleleştiren ve potasını içerisinde eritip asimile eden şahsiyetlerini, karakterlerini bozan, onlara türlü zulümler yapan bir despot. Bunu yaparken onun en sadık yardımcısı Firavun adına bu işleri yapan yöneten Firavunun sadık adamı Haman. Özü itibariyle İsrailoğullarından olan ama her zaman menfaatinin peşinde olan, güçlünün yanında yer alan güce tapan bu uğurda kendi kardeşlerine ihanet etmekten bir an geri durmayan, Firavunların karakterlerini satın aldıkları, kendi destekçileri kıldığı satılmış para babaları. Karunlar…

İsrailoğulları yıllarca bu üçünün arasında ezilip durdular. Karakterlerini, şahsiyetlerini yitirdiler. Kendilerine zulmeden bu insanlara gıptayla baktılar. Onları üstün kabul ettiler. Öyle ki kendilerini kurtaran peygamberlerine Firavunun kılıcı altında kalsak daha iyiydi dediler. Kardan adam güneşe aşıktı anlayacağınız.

Böyle bir toplumun kurtulacağına inanabiliyor musunuz? Kendisini ikinci sınıf vatandaş olarak tanımlayan, bundan mutluluk duyan bir topluluk özgürleşebilir mi? Bu olayın boyutunu daha iyi anlamanız adına bir örnek vereceğim. Allah Teâlâ bildiğimiz tüm o mucizelere İsrailoğullarını tanık kıldı. Firavun ve tebaasına gösterilen onları altüst eden tüm o mucizelere onlarda tanıktılar. Allah Teâlâ onlar için denizi yarıp rüzgâr göndererek yürüyecekleri yolu bile kuruttu. Gözleri önünde Firavun ve adamlarını boğdu. Buna rağmen Musa as Tur dağına çıktığında aşağılık psikolojisi içerisinde hemen bir buzağı putu yapıp ona tapmaya başladılar. Bu derece aşağılık psikolojisi içerisinde olan bir toplum ki cürümleri bunlar ile sınırlı değil. Böyle bir topluluktan tamamen ümidimizi kesebilirdik. Ama Rabbimiz şöyle buyurdular:

” Kuşkusuz ülkesinde Firavun ululuk taslamış, (ayırımcılık yaparak) halkını da gruplara ayırmıştı. Gruplardan birini, erkek çocuklarını kıyımdan geçirip kızlarını sağ bırakarak güçsüz düşürmek istiyordu. Hiç kuşkusuz o huzur ve güveni bozanlardandı. Oysa biz o ülkede güçsüz düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak, onları (ülkelerinin) vârisleri kılmak istiyorduk.”[2]

Rabbimizin farklı bir muradı vardı. O ezilenlere lütufta bulunup onları özgürleştirmek hatta bu şekilde şahsiyetlerini yetirmiş insanlardan önderler yapmak ve onları Firavun’un yerine getirmeyi murad ediyordu. Rabbimiz diledikten sonra ona ne zor gelebilir ki? Kıssayı zaten biliyorsunuz. Musa as Firavunun kucağında büyüyüp yetişiyor. Firavunlar ne kadar isterse istesin. Tüm güçleriyle erkek çocuklarını boğazlasalar bile Allah Teâlâ onu Firavunun sarayında dahi yetiştirir. Allah Teâlâ’ya zor gelebilecek hiçbir şey yoktur.

Allah Teâlâ bildiğiniz üzere İsrailoğullarını kurtardı. Ama onlar Musa as’a Firavunun yaptıklarının bin beterlerini çektirdiler. Sıradan bir insana söylenmeyecek sözlerin daha beterlerini Allah’ın peygamberi için söylediler. Her meselede problem çıkardılar. Din ile alay ettiler. Ciddiye almadılar. Onların yaptıklarını çok detaylı bir şekilde Kur’an bizlere haber veriyor. Bizlere öğüt olsun, ibret alalım diye.

Evet, bu toplum asimile olmuş, Firavun hayranı bir topluluktu. Onlar Allah Teâlâ’nın her gün hesapsızca rızıklar verdiği özgür kimseler iken Firavunun kırbacı altında olmayı tercih eden kimselerdi. Allah Teâlâ onlara her gün kudret helvası ve bıldırcın ikram ederken onlar Firavunun kendilerine reva gördüğü standartları soğan, sarımsak ve eşek baklasını istiyorlardı.

Böyle bir toplumu Allah Teâlâ 40 yıl boyunca çölde başıboş dolandırarak helak etti. Onlar gibi köle bir toplumdan insanlara önderler çıkmayacağı açıktı. Musa as onlardan ümidini kesmişti. Allah Teâlâ onları değil ama onların zürriyetlerinden gelecek olanlara, babalarının layık olmadığı o makamlara erişmeleri için Yuşa’yı (as) onlara gönderdi.

Mûsâ, “Rabbim! Ben kendimden ve kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum. Artık bizimle bu yoldan çıkmış kavim arasında sen hükmet” dedi. Allah buyurdu ki: “Öyleyse onlar yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşmak üzere oradan (kutsal topraklar) kırk yıl mahrum bırakılmışlardır. Artık sen yoldan çıkmış toplum için üzülme!”[3]

Kıssa uzun ve devam ediyor. Şu iki hususun altını çizerek yazımı noktalamak istiyorum. Birincisi Müslümanlar, Allah Teâlâ’dan asla ümit kesmemelidirler. Köleleşmiş bu insanların içinden bile Allah Teâlâ bir Musa çıkarmaya muktedirdir. Bugün Müslümanların da aynı sıkıntıya düşüp başka firavunların tebaası olmayı arzu ettikleri şu zaman diliminde, Allah Teâlâ bu ümmete yön verecek nice Musalar çıkaracaktır. Müslümanlar var güçleriyle kendi Musaları yetiştirmek zorundadırlar. Tüm mesailerini buna harcasalar yine mübalağa yapmış olmazlar. İkinci husus bu bir süreç her ne kadar Allah Teâlâ onlara merhamet edip içlerinden bir Musa çıkarsa bile köleleşmiş insanlar yeryüzünün önderleri olamazlar. Müslümanlar şerefin, üstünlüğün kendilerinde olduğunu[4] unutup, mevcut firavuni düzenlerin takipçileri olursa, onların izlerinden giderse, değer yargılarını yitirip bu değerleri batıdan alırsa bu durum mümkün değildir. Müslümanlara düşen üstünlük ve şerefi Allah Teâlâ’nın dininde ve kendinde görmeleri gerektiğidir. Şayet Müslümanlar, içlerinden çıkacak bir Musa’nın kendilerini bu zilletten kurtarmalarını istiyorlarsa önce bu aşağılık psikolojisinden çıkıp Mümin olmasının izzetini üstlenmelidirler. Yoksa Allah Teâlâ’nın bir nesli götürüp yerine yenisini getireceği daha nice çölleri vardır.

19.10.2021



[1] Ankebut, 39

[2] Kasas, 4-5

[3] Maide 25-26

[4] Hâlbuki asıl üstünlük, ancak Allah’ın, Peygamberinin ve müminlerindir. (Münafikun 8)

*

إرسال تعليق (0)
أحدث أقدم