Kişinin kendi amellerinden emin olması ile alakalı acizane aklıma gelen bir takım düşünceleri not almak istedim. Belki ilerde üzerine ekleme ve çıkartmalar yaparak ilerde yakın çevrem ile paylaşılabilecek faydalı bir metin haline gelebilir. Şuan ki yazma maksadım bu düşünlerimi unutmadan kağıda dökmektir.
Bu yazıyı yazarken kişinin kendini tamamen cennetlik görmesi veya yapmış olduğu amellerin Allah(a.c) katında kesin kes kabul olduğunu düşünmesi vesvesesi üzerine kaleme aldım. Amacım bu husustaki rivayetleri araştırarak bir araya toplamak değil. Zaten buna yetecek ilmimiz de mevcut değildir. Müslümanın ümit ve korku içerisinde bulunması gerektiğini bize ulaşan bir çok rivayetten çıkarabiliyoruz. Bu yazıyı okuyan arkadaşlar muhtemelen bu başlığın altını çok daha hacimli bir şekilde dolduracaklardır. Ancak kendimce faydalı gördüğüm bir kaç malumatı da faydalı olacağını ümit ederek yazıyorum.
Öncelikle Allah ac Bakara suresinde bizlere İbrahim as ve oğlu İsmail as ın kabeyi inşa ettiklerini anlatıyor. Onlar bu işi bitirdiklerinde ise şöyle dua ediyorlar: “Rabbimiz yaptığımız bu ibadeti kabul buyur. Muhakkak sen işitensin ve bilensin.” Allah ac ‘nin seçip üstün kıldığı, hatta Kur’an’ın ifadesiyle ahirette de salihlerden olan İbrahim as yapmış olduğu bu yüce amelde(bir rivayete göre Adem as ın inşa ettiği temelin üzerine, başka rivayetlere göre ise ilk olarak Allah’ın yeryüzündeki evi olan kabeyi inşa ediyor. Bu şerefe nail oluyor. Ancak yine de yaptığı amelden emin değil ve Allah ac tarafından kabul edilmesini istiyor. Şimdi başımızı iki elimizin arasına alıp düşünme vakti. Biz nasıl yaptığımız ibadetlerden emin olabiliriz?
Başka bir vesvese ise çevremizdeki facir kimseleri görüp onlarla kendimizi kıyaslayarak kendi durumumuzu iyi görmek ve heralde şu zamanda cennete gidebilecek kulların arasında bende varımdır vesvesesidir. Bu konuya girmeden bir örnek ile bir meseleye değinmek istiyorum. Formasyon alan veya Ölçme ve Değerlendirme dersi alan arkadaşlarında malumudur ki bağıl ve standart ölçme dediğimiz ölçme çeşitleri vardır. Yani kişinin kendisi ile yarışması ve diğer insanlarla yarışması. Örneğin ÖSYM sınavdan önce şu şekilde bir bildiri yayınlasa sınav sonucu ilk 20.000 e giren adayalar TIP’a gitmeye hak kazanacaklardır. Bu bağıl bir değerlendirme olur ve diğer tüm öğrenciler sıfır net yaptıkları bir sınavda 1 net yapan öğrenci Tıp kazanabilir. Ama ahiret imtihanı bu şekilde değildir. Allah ac standart değerlendirme yapmaktadır. Bunu da Ösym üzerinden örneklendirelim. Yine sınav öncesi şöyle bir bildiri yayınlansa: “Tıp bölümüne sadece 470 puan ve üzeri puan alan öğrenciler gidebilir.” Tıpa 200.000 öğrencide gidebilir. 20 öğrencide. Burada herkes kendisiyle yarışmaktadır. Bizde ahiret sınavında bu şekilde kendimiz ile yarışıyoruz. Diğer insanların iyi veya kötü yapması bizim cenneti kazanıp kazanmamamızı doğrudan etkilemiyor. Elbette etki ettiği faktörler vardır. Ama genel olarak imtihan bu şekilde. Yoksa Allah ac bu kadar insanı cehennemi mi sokacak tabi ki bu zamanda şöyle şöyle insanlar varken tabi biz cenneti hakedenlerdeniz diyenlerden olmayalım. Allah ac ” Andolsun cehennemi cin ve insanlarla dolduracağım” buyruğundan gafil olanlardan oluruz. Rabbim bizleri muhafaza buyursun. Allah ac nin azabından yine Allah ac ye sığınırız.
Belki daha önce zikretmek gerekirdi ama yeri gelmişken başka bir vesveseye değinmek istiyorum. Kendimizi diğer insanlardan daha hayırlı daha iyi bir müslüman olarak görmek. Çevremize baktığımızda kendi amellerimizi çevremizdeki insanlardan fazla bulabiliriz. Veya daha çok haramdan sakınıyoruzdur. Ama biz onların gizli hallerine şahit miyiz? Veya onlar bizim gizli hallerimize şahit olsalar aynı düşünceyi savunabilir miydik? Dediğim gibi bu yazıda rivayetleri toplayıp aktarmayacağım. Yoksa kendimizi insanların en günahkarı olarak görmek ile alakalı bir çok rivayeti, yine manevi anlamda kendimizden üst seviyedeki insanlara bakmamız gerektiğini ifade eden bir çok rivayeti burada zikredebilirdik. Şunu ifade etmek istiyorum gizli hallerine vakıf olmadığımız insanlar hakkında onların zahirdeki hayatlarına bakarak onlardan daha hayırlı olduğumuzu düşünmemiz büyük bir yanlıştır. Velevki öyle olsun amellerimiz o kişilerden daha fazla diyelim. Peki biz o kişilerden daha çok ilim sahibiysek? Onlardan daha fazla sorumluluk almışsak? Bizim bilerek işlediğimiz bir nisbeten daha küçük bir günah, onların bilmeden işlediği nisbeten daha büyük günahtan daha büyük olmasın sakın!? Ne buyuruyor Allah(ac) peygamberi (sav) e hitaben ” Sana gelen bunca ilimden sonra artık onların heva heveslerine uyacak olursan ALlahtan yana ne bir dost ne de bir yardımcı bulamazsın” Neden? Çünkü kutlu vahye muhatap oldu. Allah ac kıyamete kadar müslümanların kendisiyle amel edeceği kitabında neden peygamberlerin (as) zellelerini zikrediyor acaba? Bunun bir hikmeti de ilme muhatap olduktan sonra daha dikkatli olmaları gerektiği için olabilir mi? Size bunca ilim geldi bundan sonra yaptığınız küçük hataları bile Kıyamete kadar insanlara haber vereceğim demek olabilir mi?
Hasan el Basriden şöyle bir rivayet aktarılır: Cehennemde cezası çektikten 1000 yıl sonra cennete gidecek bir müslümanın haberi bana ulaştı. Ümit ediyorum ki o ben olurum. Heyhat onlar nerede bizler nerede.. Kara bir günde kara taşın üzerindeki kara karıncayı gören Rabbimiz her halimize malik iken gizli hallerimizi görmeyen insanlara karşı içimizde ki bu üstünlük duygusu niye?
21.05.2020